Web Sitemize Hoşgeldiniz

Blog

HomeGöz HakkındaBaşarmamak İçin Bahanen Nedir?

Başarmamak İçin Bahanen Nedir?

Boston’da Perkins körler okuluna yaptığım ziyarette öyle bir hikaye dinledim ki… İyiliği, adanmışlığı ve azmi gördüm. İnsan varlığının gücünün sınırsızlığını bir kez daha hissettim. Yürekten isteyince her şeyin yapılabildiğini; hiçbir şeye bahane bulmaya, şikayet etmeye hakkımız olmadığını tekrar anladım. Masal olsa olur; ama değil. Bu gerçek bir hikaye.

Bir varmış, bir yokmuş… Yıl 1829, Amerika’nın New Hamphshire eyaletinde güzel mi güzel, Laura adında bir kız çocuğu dünyaya gelmiş. Ufak tefek ve biraz da narin olan Laura ‘nın kendisinden büyük iki de kız kardeşi varmış. Laura, iki yaşındayken kardeşleriyle birlikte kızıl hastalığına yakalanmış. Yüksek ateşle seyreden hastalık; anne, baba ve doktorların tüm çabalarına rağmen 2 büyük kız kardeşi öldürürken, Laura kurtulmayı başarmış. Ancak hastalık, Laura’da oldukça büyük bir hasar bırakmış. Laura henüz iki yaşındayken hem kör hem sağır olduğu gibi, koku ve tat alma duyularını da yitirmiş. Dokunma dışında dünyayla iletişim kurabileceği hiçbir duyusu kalmamış.

Laura’nın doğduğu yıl, tıp öğrencisi Dr. John Fisher, Paris’te gördüğü körler okulundan öyle etkilenmiş ki, Amerika’nın ilk körler okulunu kurmak için çalışmalara başlamış. Fisher, 1932 yılında okulun ilk direktörü Samuel Gridley Howe ile Boston’da babasının evindeki bir odada 6 öğrenci ile körler okulunun kapısını açmış. Kısa süre içinde verdikleri etkili eğitimle tanınırlıkları ve öğrenci sayıları artmış ve daha büyük bir yere ihtiyaç duymuşlar. Aynı mahallede, oldukça zengin bir komşuları varmış. Kendisinden, okulu daha büyük bir binaya taşımak için yardım istediklerinde, komşuları kendi evini okul yapmak üzere Fisher’e vermiş. 6 yıl boyunca bu evde devam ettikleri eğitimde geliştirdikleri teknikleriyle kör çocukların hayatlarını değiştirmeye başlamışlar. Öğrenci sayısı 65 olduğunda bu eve de sığmaz olmuşlar. Komşu bu sefer evi satıp üzerine para ekleyerek, şehrin güneyinde bir oteli satın almış ve okulun bu büyük binaya taşınmasına yardım etmiş. Neymiş bu adamın adı, tahmin edin bakalım. Okula adı verilen Perkins tabii ki.

Yıllar geçmiş ve Laura sadece temel ihtiyaçları karşılanarak, dünyayla hiçbir iletişimi olmadan büyümüş. 8 yaşındayken ailesi Perkins körler okulundan haberdar olmuş ve Howe’dan Laura’ya eğitim vermesi için yardım istemişler. O güne kadar sadece kör çocukların eğitim aldığı okulun ilk kör, sağır, dilsiz öğrencisi Laura olmuş. Howe, Laura ile özel olarak ilgilenmiş ve Laura’nın her dokunduğu, hissettiği şeyi; avucunun içine parmaklarıyla işaret dilini kodlayarak, onun dünyayla yeniden iletişim kurmasını sağlamış.

Laura çok başarılı bir öğrenciymiş, dikiş ve örgü konusunda da oldukça yetenekliymiş. Amerika seyahati sırasında Perkins’i ziyaret eden Charles Dickens, Howe’un yaptıklarından ve Laura’dan çok etkilenmiş ve dönüşünde yayınladığı Amerika Notları kitabında, Perkins körler okulundan ve Laura’dan bahsetmiş.